12 Eylül 2016 Pazartesi

Sinop Gezisi

"31 Ağustos 2016"
Tekrar merhaba sevgili okuyucularım...
Samsun'dan İstanbul'a dönmeden önce Sinop'a uğramak istedik. Oraya daha önce gitmiş olan akrabalarımla birlikte gittik Sinop'a,dolayısıyla nerelerin gezilmesi gerektiğini biliyorduk :)
Önce yanımızda getirdiğimiz kahvaltılıklarla Sarıgazel ormanında açık hava kahvaltısı yaptık. Güzel bir kahvaltı oldu,her zaman böyle kahvaltı yapamıyoruz şehir hayatında...Oradan devam edip saat 12 gibi Sinop'a ulaştık. Önce bir gece konaklayacağımız yere geldik. Odamıza falan baktık. Oradan da ilk durağımız Tarihi Sinop Cezaevi oldu.

Cezaevi dizi ve filmlerin odağı olmuş bir yer, azımsanmayacak sayıda çekim yapılmış burada. Cezaevi hemen merkezde yer alıyor. Sinop merkezi de Sinop burnunun olduğu,ada dedikleri bölgede yer alıyor. Dolayısıyla mahkumların kaçabilmesi ihtimali daha da zorlaşıyor denizle çevrili bir yerde. Cezaevinde tabi fazla mutlu olamıyorsunuz, kasvetli havası sizi hemen etkisi altına alıyor, hüzünleniyorsunuz. Halbuki burada yatmış insanlar suç işlemiş, hüzünlenmemek lazım ama insan acıyor işte. Oldukça geniş bir cezaevi ama çok yıkık dökük,bakımsız geldi bana açıkçası.
Bir koğuş
Film Dizi








Burada önemli insanlar da yatmış. Mesela Sabahattin Ali. Eserlerini severek okuduğum yazar, o zamanlar cumhurbaşkanına hakaretten yatmış. Fazla da kalmamış 8 ay sonra çıkmış. Yattığı oda içindeki yatağı, sazı, yemek tepsisi, bavulu, aynası hala duruyor. Odasına giderken duvarlarda onun şiirlerini görüyorsunuz.Cezaevindeki  avluyu, koğuşları, zindanı, görüşme odalarını, idari bölümleri, kütüphanesini vs. gördükten sonra kendimizi bu kabus dolu yerden dışarıya attık :) Allah, kimseyi cezaevlerine düşürmesin dedik burayı görünce, özgür olamamak zor şey diye düşünüyorum.
Melankoli
Sabahattin Ali Odası
Bunu neden buraya koyduğumu biliyorsunuz :)

Cezaevinden sonraki durağımız Seyyid Bilal türbesiydi. Türbe caminin içinde yer alıyor. Seyyid Bilal hazretlerinin hikayesi de tüyler ürpertiyor. Ondan 'başını vermeyen şehit' diye bahsediliyor. Burada çok güzel anlatılmış.
Seyyid Bilal türbesi avlusunda eski mezarlar

Her şehrin bir de kalesi var değil mi? Kaleler önceden şehri korumak ve güvenliğini sağlamak için yapılmış yapılardı. Şimdi daha çok turistik hizmet görüyor. Sinop kalesi yine merkezde yer alıyor. Deniz manzarası için çıkın derim. Ama ben bu kadar dik merdivenli bir kale daha görmemiştim. Bacaklar pert oluyor :) Kalenin en üst kısmında bir biracı var, hiç hoş değil ve genel olarak şehrin de beğenmediğim özelliği alkollü içki satan bölgelerin aşırı yaygın olması. Tabi yanında deniz ürünleri,midye vb. çok yaygın.
Kale penceresinden denize bakış





















Şahin tepesi denilen bir yer var oraya çıktık. Çok farklı hatta hayatımızda ender görebileceğimiz bir manzarayla karşılaştık.Sinop burnunun tepeden görünüşüydü burası.
Şahin tepesinden Sinop merkezi ve burnu
Merkezde eski bir ev





















Şehir genel itibariyle tatilcilere hizmet veriyormuş gibi geldi bana. Pek kalabalık bir şehir değil. Ayrıca sanki 90'lardan kalmış gibi bir şehirdi. Doğal güzellikleri hiç bozulmamış, her bulunan güzel manzaralı yere bina dikilmemiş,bu güzel bir şey. Sinop sahili ve dev palmiyeli meydanını dolaştıktan sonra konakladığımız yere gelip odalarımıza çekildik :)

Sabah, otelin kahvaltısını beğenmedik ve dünkü kahvaltılıklarımızla Sinop'un bir kamp bölgesine giderek kahvaltımızı yaptık. Kahvaltı için Sinop'un ünlü nokulundan aldık. Nokul cevizli üzümlü bir çörek türü. Yine güzel bir açık hava kahvaltısıydı :)
Zengin kahvaltı soframız:)

Kahvaltıdan sonra dün tepeden seyrettiğimiz Sinop burnuna gittik. O hani filmlerde uçurumdan intihar etme sahneleri vardır, işte tam da öyle bir yerdi. Dedim hadi Merve tam sırası şimdi. Ehüm ehüm neyse tamam. Buruna ulaştığımızda acayip kuvvetli bir yağmur başladı. Dolayısıyla anında sırılsıklam olduk ve fazla kalamadan oradan ayrıldık :(
Sinop Burnu
Tam olarak burası 
Sonra Hamsilos Milli parkı bünyesinde yer alan Aklimana gittik. Girişte ücret alınıyor ancak biz çok durmayacağız abi diyerek ücret vermeden girdik. Normalde içeride piknik falan da yapılıyor. Liman doğal olarak oluşmuş. Güzel bir park yapmışlar çevresine de. Burada da biraz vakit geçirdik,fotoğraflar çektik. Ancak dediğim gibi hava güneşli değildi,bozuktu o yüzden buraların tadının güneşli,açık bir havada daha güzel çıkarılacağını düşünüyorum.
Aklimanda denizin içinde oturma bankı var
Hamsilos koyu ve İnceburun çok ünlü. Ancak vakit yetersizliğinden ve araba yolculuğundan yorgun olduğumuz için oralara  gidemedik. Akliman bize yetti. Daha sonra Erfelek şelalelerine doğru yol aldık.
Sanırım tatilimin en eğlenceli ve güzel yeri burasıydı. Mükemmel bir doğadan geçerek Erfelek Tatlıca şelalelerine ulaştık. Şelale bir tane değil, yukarıya tırmanarak diğer şelaleleri de görmek mümkün. Ben ayakkabılarımı çıkardım, yalın ayak suyun üstündeki taşlara basa basa daha da yukarılara çıktık. Suyun içine ayağınızı soktuğunuz birkaç saniye içinde ayağınız bumbuz oluyor. Hipotermi tehlikesi olan bir yer. Ayrıca kayıp düşebilirsiniz maazallah. Ben şükür ki düşmedim. Çok eğlenceliydi diyebilirim, tavsiye ederim, hatta Sinop'a sırf orası için bir daha bile gidebilirim :)

Çıkışta yol kenarında bir satıcı vardı. Orada da doğal örtüler satılıyordu,örtüler pahalıydı çünkü hem el işi hem de doğallardı. Bunları yapan çok az kişi kalmış Sinop'ta. Değerli ürünlerdi yani. Biz onlardan değil de daha ucuz olan örtülerden aldık. Bir de erfelek şelalesi hatırası yazılı havlu :)
İlk şelale
İkinci şelale





















Orda gidemediğim yerler; Alaeddin camii, İnceburun ve Hamsilos koyu. Ayrıca Sinop'un cevizli mantısını da merak ettim doğrusu. İnşallah bir dahaki sefere diyip, hatıralarımızı da aldıktan sonra dönüş yoluna girdik.

11 Eylül 2016 Pazar

Rize Gezisi

Ağustos ayıında Trabzon'daysanız ve fındık bahçeniz varsa,fındık toplamak zorundasınız! Tam 8 gün boyunca 600 kg civarı olan fındığımızı topladık. 8 gün, hasat için pek fazla gelmeyebilir size ama sabahtan akşama kadar durmadan çalışmak insanı bir hayli yoruyor. Aslında fındık toplamak çok fazla börtü böcek olmadıktan ve elinizde eldivenleriniz olduktan sonra zevkli bile sayılır. Fındık koparmak ve koparınca çıkan çıt sesi (haha) psikolojik olarak insana iyi geliyor hatta. İçinizdeki enerjiyi bu şekilde dışarıya çıkarabiliyorsunuz. Ama dediğim gibi sürekli ayaktasınız ve dalları çekmek kolay değil.
Fındık çuvallama(starring Yasemen)
Neyse ki zorlu günler sona erdi,fındığımızı serdik,kuruttuk ve çuvalladık. Sonra bir yerleri gezelim dedik,çok sıkılmıştık bu fındık işinden.
Trabzon'a yıllardır gidip gelirdim ama 45 dakika kadar yakın olan Rize'ye hiç gitmemiştim. Ayder yaylası da bir hayli meşhurdu buranın. O halde gidelim dedik bakalım ne var bu Ayder'de. Yolun kenarında set set dağ gibi uzanan çay tarlalarını görerek başladı Rize yolculuğumuz. Ardeşen kavşağından dönerek Ayder yaylası yoluna girdik. Yol üzerinde meşhur Rize bezi satan bir dükkan vardı. Buraya uğradık. Doğal pamuklu ürünler satıyordu burası. Ben rize bezinden hoş bir tunik aldım. Çarşaf,masa örtüsü gibi ürünler de mevcuttu burada. Dükkanın sahibi Rizeli bir adam, bizi çok sevdi herhalde,bize çok iyi davrandı (ilginç) ve bir çayımızı içseydiniz diye ısrar etti. Zamanımız fazla olmadığı için teşekkür edip yolumuza devam ettik.

Daha yoldayken bile müthiş bir doğadan geçiyorsunuz.Yolun her iki tarafı ağaçlık falan. Fırtına deresi köprüsü yakınında durduk ve Karadeniz'in meşhur yağmuru başladı:) Fırtına deresi, üzerinde Rafting yapılan bir dere.Aynı zamanda zipline denilen şey de yapılıyor. Zipline iple derenin bir kenarından diğer kenarına uçmanın diğer adı. Açıkçası bunlar cesaret isteyen şeyler, hayatımda bir kere bile olsa yapmak isterdim :) Ama yapamadım tabiki,bir dahaki sefere inşallah diyelim!
Fırtına Deresi
Ayder pansiyonlar
Genel manzara böyle Ayder'de
Fırtına deresi boyunca yolumuza devam ettik. Kaçkar dağları milli parkı denilen bölgeye gelmiştik. Girişte ücret ödüyorsunuz.Biraz tuzlu. Biraz sonra da Ayder yaylasına geldik. Ayder bana kalırsa tam anlamıyla bir yayla değil. Çünkü bizim bildiğimiz yaylalar soğuk olur,ağaç dahi olmaz,pek bir şey de yetişmez,sadece otlaklar vardır. Ama burası baya yeşillik,ağaçlık,orman dolu bir yerdi. İlk göze çarpan büyük bir turizminin olması. Ortalık pansiyonlardan ve kalabalıktan geçilmiyor. Öyle sakin bir yer değil. Yolda çorap dokuyan Çamlıhemşin'li yöresel kıyafet giymiş nineleri görüyorsunuz. Tamam çok tatlılar ama bir şey sorduğunuzda terslemeseler daha iyi olacak gibi geliyor. Tamam Trabzon'daki insanların kabalığına alışmış biri olarak bana tuhaf gelmemesi lazım ama Rizeliler daha bir cins insanlarmış onu anladım. Kaba olmayanlar meclisten dışarı tabi :)
Benim tavsiyem buraya pansiyonda birkaç gün kalacaksanız (ne bileyim arkadaşlarınızla olur,eşinizle olur) , Fırtına deresinde rafting veya zipline yapacaksanız gelin. Yoksa dolanıp duruyorsunuz ormanda işte çok bir esprisi yok:)

Pepeçuralı dondurmam

Akşama doğru Rize meydanına gittik ve Huzur lokantasında bir şeyler yiyelim dedik. Biri iskender istiyorum dedi, herkes koyun gibi ona uydu. Üstüne basa basa söylüyorum,bir yerde ne meşhursa onu yiyin, başka bir yerde meşhur olmuş bir şeyi(İskender=Bursa) yemeyin! İskender çok vasattı. Her bir şeyi; yoğurdu, salçalı sosu-hele o felaketti-pidesi,tereyağı ayrıca eti de azdı. Ya sen alsana dürüm döner ne macera yaşıyorsun. Neyse suç bende, koyun olmayacaktım. Ay bu blog yazım çok tripli oldu :D Yemek sonrası pepeçura dedikleri üzümden yaptıkları dondurmadan aldım,güzeldi. Bir de Rize simidi var, tuhaf lastik gibi bir şey, susamsız simit olur mu ya? Sevmedik açıkçası. 

Hee yeri gelmişken söyleyeyim Trabzon simidini deneyin,mükemmeldir. Ayrıca Trabzon'da Beton Helva'nın helvası ve dondurması da süperdir,demedi demeyin...Ay Trabzon'a döndüm yine:) Neyse bu gezi de böyleydi işte...





10 Eylül 2016 Cumartesi

Samsun-Trabzon-Gümüşhane Gezisi


15 Temmuz günü bavullarımızı topladık,akşama Samsun yoluna çıkacaktık ki...Neler oldu siz de biliyorsunuz. Şehidlerimize Allah rahmet eylesin,hala yaralı olan kardeşlerimize Allah şifa versin.Olayın şokunu tam olarak atlatamamışken,önceki gün üzerimizden geçen f16 ların sesini unutamamışken,16 temmuz günü yola koyulduk.Akşama Samsundaydık...
Samsun benim gerçekten sevdiğim bir şehir.Havasını İstanbul'a benzetirim biraz.Geniş arazileri var ve çok verimli bir memleket. Un,pirinç fabrikalarını,buğday,haşhaş,pirinç,mercimek gibi temel gıda maddelerinin tarlalarını geçerken görebileceğiniz sevimli bir yer.Şehir olarak da gelişmiş bir yer. Bizim İstanbul'daki metrobüsleri aratmayan,sıkça kullanılan bir treni bile mevcut. En meşhur caddesinin adı:İstiklal caddesi mesela:) Caddede Çalıkuşu'nda bir dürüm yiyebilir,Picnic adlı mekanda bafra dondurmasının tadına bakabilirsiniz. İkisi de muhteşemdi.
Bafra'da bir pirinç tarlası

Samsun'a aslında gezmek için değil de duraklamak için gelmiştik. O yüzden fazla gezdik diyemem. Önce Amisos tepesi denilen bir yere gittik. Burada helenistik döneme ait üst düzey yöneticilerden birinin ailesinin mezarı ve  hazinesi varmış. Tümülüs denilen tepelerin içinde mezar odaları varmış. Tepede bir işletme yeme-içme hizmeti veriyor ve yiyecekler fena değil. Samsun manzarası tepenin güzel özelliklerin biri. Orada biraz kaldıktan sonra Cumhuriyet Meydanına nöbete gittik:)

Sonraki gün yolda sıkça kuşlu tabelalarına rastladığımız, Kızılırmak Kuş Cennetine gitmeye karar verdik. Bölgeye Kızılırmak Deltası deniliyor. Delta,o meşhur bildiğimiz Bafra Ovasını oluşturmakta. Adından da anlaşılacağı gibi çok verimli bir bölge.Bölgede ayrıca bir kuş çeşitliliği oluşmuş.Deltada 341 kuş türü varmış. Açıkçası kuşları görebilmek o kadar da kolay değildi,fazla görebildim diyemem. Belki de göç etmişlerdir pek bilemiyorum:) Ancak hayatımda ilk defa,coğrafya derslerinde anlatılan delta oluşumunu görmek heyecanlandırıcıydı. Sanırım buranın manda yoğurdu da meşhur ki,yolda mandalara rastladık. Bu hayvanlar suya girmeyi pek severlermiş. Ayrıca yılkı atları da muhteşemdi. Deltada daha çok hasır otu,sazlık falan görüyorsunuz. Bir an aklıma çizgi filmlerdeki saz ördek ikilisi bile geldi. Leylekler de çok yaygındı burada. Fazla insana rastlayamıyorsunuz. Doğal kalabilmiş yerlerin hala olması insanı mutlu ediyor.
Kızılırmak Deltası


Samsun'da piknik yapmak için de güzel yerler mevcut. Örneğin Bafra taraflarında Sarıgazel Ormanı piknik alanı, Tekkeköy civarında Kutlukent Belediyesi mesire yeri mangalcılar için ideal.
Suya giren mandalar
Bir yılkı atı sahibiyle

Samsun'dan ayrıldık ve Ordu'da her zaman uğramadan geçmediğimiz Sagra fabrikasının yanındaki Sagra fabrika satış mağazasına girdik.Bir çikolata dükkanından daha güzel bir şey varsa o da iki çikolata dükkanıdır!Oradan da sevgili çikolatalarla ayrılıp,Giresun'a meşhur olduğu için pide yemeye gittik.Görele pidesini duymuşsunuzdur.İrfan Usta diye bir yerde yedik ve neden meşhur olduğunu anladık.Özellikle peynirlisini tavsiye ederim.

Sonra uzuuun süre kalacağımız Trabzon'a ulaştık. Neden uzuun,çünkü memleketim:) Trabzon'dan kısaca bahsetmek gerekirse,en ünlü yerleri Uzun sokak,Meydan parkı da denilen Atatürk alanı,Maraş caddesidir. Kahramanmaraş'ın da en ünlü caddesi Trabzon caddesidir. Bu ayrıntıyı vermeden geçemeyeceğim:D En ünlü ilçelerini de köftesiyle ünlü Akçaabat,ekmeğiyle ünlü Vakfıkebir,bıçağıyla ünlü Sürmene,hocalarıyla ünlü Of olarak sayabilirim.Trabzon'da hem fındık hem de çay tarımı yapılır. Giresun tarafına doğru fındık,Rize tarafına doğru da çay tarımı yapılır.Havası genellikle çok nemlidir. Neyse...
Trabzon'a geldiğimde bir gezi listesi çıkarttım.Listedeki her yere gidemedim evet ama yine iyi gezdiğimi düşünüyorum.
Liste şöyleydi: Ayasofya Cami,Trabzon Müzesi,Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı Kültür evi,Tarihi Ortamahalle evleri,Zigana,Hamsiköy,Tarihi Kalkanoğlu pilavcısı,Nejla hanım laz böreği,Cephanelik,Boztepe,Sera gölü,Memişağa Konağı,Hıdırnebi Yaylası,Çal Mağarası,Tarihi Rüştü fırını,Santa Harabeleri,Sümela Manastırı.

Liste belki de daha da genişletilebilir ama benim merak ettiklerim bunlardı.Yeşil olanlar gittiklerim,mavi olanlar daha önce gidip bu sene gidemediğim,kırmızı olanlar gidemediklerim,fuşya olan 1 yıl tadilatta :)

Trabzon Ayasofya camii,Türkiye'deki 3 ayasofyadan biri.Diğer ikisi İstanbul'da ve Bursa-İznik'te.Hepsi de önceden klise olarak dönemin yönetici hristiyanları tarafından yaptırılmıştır.Aralarında halen cami olmayıp müze olarak kalan İstanbul'daki Ayasofyadır.
Ayasofya semti Trabzon'un en eski semtlerinden.Trabzon Ayasofya, 2013 yılında müzeden camiye çevrilmiş.Camiye girdiğinizde freskleri görebilirsiniz.Freskleri örtmek için, namaz ibadetine mani olmaması sebebiyle perdeler kullanılmış.Peki fresklerde neler var?Çeşitli efsaneler,hikayeler.Üzerinde çok durmadım açıkçası:)))Mimari olarak hoş bir yapısı var.Daha çok düğün fotoğraf çekimi için kullanılıyor bu özelliği.Cami avlusunda Ayasofya çay bahçesi var. Ayasofya'nın güzel mimarisi karşısında kuymakla kahvaltı yapabilirsiniz:)
Ayasofya Camii
Freskler














Daha sonra Trabzon'un en gelişmiş ilçesi Akçaabat'ta bulunan tarihi ortamahalle evlerine geçtik.Eski Trabzon evlerini görmek için ideal bir mahalle.Bazı evler konak adı altında restore edilmiş ve yeme-içme hizmeti veriyor.Bazıları otel olmuş,düğün falan yapabiliyorsunuz.Güzel ve sakin bir atmosferi var.
Tarihi Timurcuoğlu Konağı
Başka bir gün bir arkadaşımla Trabzon Müzesi'ne gittik.Müze belli bir dönem meslek lisesi olarak hizmet vermiş,bunu biliyordum çünkü annem de burada okuduğunu söylerdi hep.İçine girip annemin lisesini görme şansım oldu,müze olması sebebiyle.Müze Kostaki konağı diye bilinirmiş,Kostaki Teophylaktos iflas edince konağı Nemlioğlu ailesi almış.Müze; arkeolojik eserler,etnografik eserler diye iki bölümden oluşuyor.Arkeolojik eserler,kazılar sonucu bulunan amforalar,heykeller,kilden eşyalar,dönemlere göre bilezikler,takılar,paralar gibi eserlerden oluşurken;etnografik eserler bölümünde de daha çok Trabzon ve Türk kültürüne ait,antik kamalar,silahlar,giysiler,örtüler,takılar vb. sergilenmekte.Müze gezmeyi sevenler ve bir şey eskiden nasılmış diye merak edenler için güzel bir müze.Tam da şehrin göbeğinde yer alıyor,yani ulaşım derdi yok:)

Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı Kültür evi 2015 yılında açılmış bir yer. Açıldığı bina Kanuni Evi diye geçiyor. İsmi, Kanuni'nin bu evde doğduğunun iddia edilmesinden dolayı olmasına karşın buna dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Bilindiği gibi Trabzon 1461 yılında Fatih tarafından fethedilmiş,Yavuz burada valilik yapmış,Kanuni burada doğmuştur.Bu amaç doğrultusunda böyle bir kültür evi oluşturmuş Valilik. İçerisinde tarih boyu Türkler ve Trabzon kültürü anlatılmış,ayrıca 3 padişahın birebir vücut ölçülerinde yapılan birer balmumu heykelleri de var. Daha önce boş olduğunu bildiğim bina aslında iyi değerlendirilmiş ama sanki bir şeyler daha lazım gibi geldi bana ama ne bilemedim :) Kültür evinden dışarı çıktığınızda avluda bir şeyler yiyip içmek için masalar mevcut birkaç çay içip avludaki serinliğin tadını çıkarabilirsiniz. Ben daha çok Trabzon yöresel kıyafetlerini giymiş kız garsonları beğendim,çok tatlılardı:)


Tarihi Kalkanoğlu pilavcısı,sahile yakın Moloz denilen bölgede bulunuyor. Balıkçıları geçtikten sonra ara sokağa giriyorsunuz orada. Çevredeki yaşlı amcalara da sorabilirsiniz,yardımcı oluyorlar. Mekan bulunduğu köhne sokağa göre gayet güzel,yeterli yeri de var. 1856'dan beri hizmet veriyormuş. Kurucusu İstanbul'dan padişahın emriyle gelen bir aşçı, Kırım savaşında insanlara eşit olsun diye terazide tartılarak veriliyormuş bu pilav,hala öyle. Pilavın özelliği tereyağıyla yapılması ve et suyu ile pişirilmesi. Pilav yanında kavurma istedim yanına da hoşaf. Evet pilav güzeldi ama bana ağır geldi açıkçası. Kayısı hoşafına ise bayıldım. Aynı pilavcının İstanbul İstiklal caddesinde de şubesi varmış. Nejla Hanım ev tatlıları,benim laz böreği için tercih ettiğim mekan. Laz böreğini herkes sevmiyor evet ama benim gibi çikolatadan başka tatlıları çok sevmeyen biri için bile güzel. Baklava hamurunun içine fıstık değil de muhallebi konulmuş gibi düşünün. Ayrıca başka tatlıcılarda olmayan fındıklı baklavası da güzeldir oranın.


Gelelim Zigana,Hamsiköy macerasına... Birbirine yakın yerler zaten... Zigana geçidini duymayan yoktur. Karadeniz'e paralel uzanan Kuzey Anadolu Dağlarında bir geçit, Zigana. Aslında Trabzon'dan çok Gümüşhane'ye daha yakın.Daha çok Trabzonluların et yemeye gittiği yerdir.Kuzu eti enfes olur. Benim yediğim yer Pervanoğlu'ydu. Ortamı ve eti gayet güzeldi. Hamsiköy sütlacı için Hamsiköy'ü tercih ettim tabi ama Zigana'da da bulmak mümkün. Hamsiköy sütlacının bu denli lezzetli olmasının sebebi oradaki hayvanların sütünün mükemmel olması herhalde. Hayatımda yediğim en lezzetli sütlaçtı,üzerine de fındık kırığı dökmüşler,enfes. Sütlaçtaki pirinçler süt ile kaynaşmış ve mükemmel bir tat ortaya çıkmış. Kesinlikle tadın derim. Kuzey Anadolu Dağlarının o eşsiz güzelliği,öğleden sonra sisin çökmesiyle kayboluyor. O yüzden biraz erken gitmekte fayda var. Ağustos gibi sıcak bir ayda fazlasıyla serin bir yere gitmek istiyorsanız, Zigana'nın dağ havasını tercih edebilirsiniz:)
Zigana


Gümüşhane hazır yakınken,Karaca Mağarası'na uğramadan olmaz dedik ve yola çıktık.Yanınızda navigasyonunuz varsa bir yere gitmek öyle kolaylaşıyor ki:) Hemen gidiverdik.Karaca mağarası oranın yerlileri tarafından 1996 yılında keşfedilmiş karstik oluşumlu bir mağara.Giriş ücreti öğrenci için 3,sivil için 8 lira.Ve girerken sizden telefonlarınızın kilitli dolaplara bırakılması isteniyor, fotoğraf çekmek yasak, çünkü mağara hala oluşum halinde ve cihazların zararlı olacağı söyleniyor. Mağara o kadar büyüleyiciydi ki kaç defa unutup telefonumu çıkarmaya kalktım,yanımda olmadığı halde! Mağaranın sıcaklığı yıl boyu 14-15 derece olduğu için içeride hiçbir canlı yaşayamıyormuş. Sıcak Gümüşhane havasından,üzerinize bir şeyler alarak girin mağaraya, üşütüyor insanı. Mağara birbiriyle birleşmiş veya birleşmeyip sarkıt şeklinde kalmış dokunduğunuzda ıslak ,taştan daha sert oluşumlardan oluşuyor.(?) Arada damlayan sular küçük göletler oluşturmuş. Sarkıtlar,her 12 yılda yalnızca 1 cm uzayabiliyormuş. Devasa sarkıtlara bakınca, Dünya'nın oluşumundan beri var herhalde burası diyorsunuz. Güzel bir geziydi. Dışarı çıkıp hatıralık karaca mağarası magnetleri alabilirsiniz. Şimdilik bu kadar, gidemediğim yerleri de gezmek ümidiyle!

7 Eylül 2016 Çarşamba

Bursa Gezisi

"7 Temmuz 2016"
Ramazan bayramını geride bıraktıktan sonra ve sınavımın bitmiş olmasından mütevellit ailecek bir yerleri gezelim dedik ve burnumuzun dibinde olan o yeşil şehir Bursa'ya gitmeye karar verdik.Malum Osmangazi Köprüsü de yeni açılmıştı ve geçişler ücretsizdi bunu da fırsat bilerek yollara koyulduk.Tabiki tek akıllı biz değilmişiz,İstanbul'dan Bursa'ya bir akın vardı ki anlatamam,tabiki sıkıcı da bir trafik...

Neyse ki Bursa'ya sağ salim ulaştık.Bursa daha önce de belirttiğim gibi Osmanlı Devleti'nin ilk başkenti.İlk durağımız Ulu Cami oldu.Cami Yıldırım Bayezid  tarafından yaptırılmış.Hat sanatıyla meşhur olmuş ilk camidir.İkinci camiyi önceki yazımdan hatırlayacaksınız:)Camideki hat yazıları muhteşemdir ve hat sanatıyla uğraşan birisi için servet kıymetindedir.Bursa'ya gelip de uğranmadan geçilmeyen yerlerdendir.Biz gittiğimizde epey bir ziyaretçisi vardı.

Ulu Cami hat yazıları
Ulu Cami'de bir baba oğullarıyla namazda





















Bursa'ya gelip de İskender yemeden olur mu?Olmaz! Niyetimiz 1867 den beri hizmet veren Kebapçı İskender'e gitmekti ama ne mümkün! Dükkanın önündeki sıra İstanbul'a kadar uzanıyordu,gidemedik.Bir iki tavsiyeyle sokak arasında bir dükkana girdik.Daha önce o meşhur yerde garsonluk yapmış olan biri açmış bu dükkanı:Kebapçı Hüseyin Usta.Yoğunluktan dolayı orada çalışan bir kadın bizi kovuyordu az kalsın ama biz diretince tamam oturun dedi.Yani böyle bir olayla sanırım ilk kez karşılaştık.1 porsiyonluk İskenderler aldık.İskenderin tadı enfesti.Herhangi bir şehrin en lüks et lokantasında bile,bu sokak arasındaki iskenderciden daha iyisini bulmazsınız. Demek ki iskender yemek için Bursa'ya gelmeliymişiz!Bir porsiyon 24 tl idi.Pahalı ama değer.


Sonra yine Ulu caminin hemen yanında olan Kozahan'a girdik.Kozahan içinde genellikle ipekçileri barındıran bir esnaf hanı.Eskiden ipek böceği kozaları satıldığı için bu ismi almış.Burada ipek,keçe,pamuk gibi doğal ürünlerden yapılmış ürünler bulabilirsiniz,bir şey almadan geçmeyin derim.Hanın giriş katında çay içebilirsiniz.Güzel bir atmosferi var.Ayrıca hanın tam ortasına bir mescit yapmışlar,iyi fikir.

Kozahan
Daha sonra Bursa'nın sembolü haline gelmiş,Mehmet Çelebi tarafından yaptırılan Yeşil Türbe'ye gittik.Sizi bilmem ama benim hayatımda gördüğüm en güzel türbeydi.İçinde Mehmet Çelebi ve çocukları yatmakta.Tüm duvarları çini ile kaplı tek türbeymiş.Çiniler o zamanlar yapılması imkansız denilen turkuaz renkli çiniden.Mihrabının da eşinin benzerinin olmadığı söyleniyor.Özellikle çivi çakılmadan tahtaların birbirine geçirilmesiyle oluşturulmuş kündekari kapısı ve giriş kapısı üzerindeki bezemeler estetiksel açıdan beni oldukça büyüledi diyebilirim.
Yeşil Türbe
Kündekari Kapı
Türbenin hemen karşısında Yeşil Cami var.Türbe ve cami çinileri birbirine oldukça benziyor.Yine hayatımda gördüğüm en güzel camiydi diyebilirim.Evet mimari olarak Selimiye en iyisi olabilir ama bana hissettirdiği duygu olarak Yeşil cami diyorum! Aslında Mehmet Çelebi tarafından hükümet konağı da olarak yaptırılmış bir yapı.Sanırım diğer camilerden farklı olması bu özelliğiyle de açıklanabilir.Bana saray gibi geldi açıkçası,kendimi o zamanlarda hissettim...Çok süslü güzel yapılardı Yeşil Türbe ve Yeşil Cami.Zaten bulundukları semtin adına da Yeşil Mahallesi diyorlar.UNESCO tarafından korumaya alınmış bir külliye.Mutlaka gidin derim!
Yeşil Cami
Yeşil Cami çinilerinden bir detay

Gezimizin sonlarına doğru Emir Sultan Camisine gittik.Cami bir tepe üzerine kurulmuş.Emir Sultan,Yıldırım Bayezid'in damadıymış.Aynı zamanda seyyidmiş,yani peygamberimizin torunlarının soyundan gelirmiş,ayrıca önemli bir mutasavvıfmış.Cami etrafındaki servi ve çınar ağaçları ile birlikte mükemmel bir görünüme sahip.Hele bizim gittiğimiz vakitler akşam sularıydı.Işıklandırmalarla beraber oldukça uhreviydi.Size ilgili bir belgesel de buldum izlersiniz :)

Emir Sultan Cami girişi
Emir Sultan Mezarlığı





















Gittiğmiz yerlere ait magnetleri aldıktan ve Emir Sultan'da akşam namazını kıldıktan sonra İstanbul yoluna koyulduk.Ve Yeşil Bursa'nın neden yeşil lakabını hakettiğinin idrakiyle eve döndük:)